Ender KÜÇÜK

Ender KÜÇÜK

Mail: [email protected]

“GELE-CEK”

"İleriye ket vurma" diye bir başlık vardır eğitim psikolojisinde.

Hatırladığım kadarıyla ünlü şairimiz Orhan Veli her akşam aynı lokantaya gider, çorba içermiş. Çorbanın yanında düzgün şekillerde kesilmiş turp, salatalık ve domatesten oluşan söğüş gelirmiş. Orhan Veli çorbayı içermiş ama SÖĞÜŞE dokunmazmış. Bir gün her akşam kendisine hizmet eden garson Orhan Veli'nin veresiye defterindeki hesabının kabardığını görünce, masasına sadece çorba götürmüş. O an Orhan Veli masada söğüşü görmeyince canı sıkılmış ve beklemeden garsonu yanına çağırmış. Öfkesine hakim olmayan bir ses tonuyla garsona şöyle demiş:

-Söğüş nerede garson bey?

Garson cevap vermiş:

-Efendim, her gün getiriyorum ama yemediğiniz için bu kez getirmedim, demiş

O an ŞAİR yıkılmış

-Sen ne yaptın be oğlum?  Yazma sebebimi ve mutluluğumu ortadan kaldırdın, demiş

Hiç bir akşam yemediği söğüşü ve ardından yazdığı onca şiiri düşünmüş.

 Kaybedilen geçmişin ve kıymetini bilinmeyen şimdinin arasında gidip gelinen kör noktada şiirler ortaya çıkar. Orhan Veli’nin kör noktası;  her akşam masasına komşu olan ve dokunmaya kıyamadığı, bir örüntü gibi ortada duran söğüş tabağıymış

Geleceğe ket vuran adam ölmüş adamdır. Yürüyen bir bedene, eskimiş bir ruhu yükler sadece.

İŞTE bu noktada her şey bitmiş değildir. Şair derinlere daha çok dalar, dalar ki yüzeye daha çabuk çıksın ve gelecek adına yapılan her eylem maneviyat zincirinin halkasını kırsın.

Çoğumuz yazmayı aptallık olarak değerlendirir ama çoğumuzun anormal bir ruh hali yoktur ve şairleri anlamak için pratik düşünceler geliştirmesi de beklenemez. Şair için yaşadığı şehrin ya da yediği yemeğin önemi pamuk ipliğiyle bağlıdır düşüncelerine. Önemli olan; yaşadığı andan bir önceki yaşadığı ana dikey geçiş yapmasıdır. Gelecek; karanlık ve çözümsüz bir bulmaca gibidir. Kaleminden gelecek adına hiçbir söz çıkmaz. Yazdıklarında biraz” bugün” ama çoğunda yaşadığı “dün” vardır. Yazmak hafıza gerektirir, anısal zekâya sahip olmayı elzem kılar ve illa ki geleceğe ket vurdurur adama.

Psikolojileri sağlam değildir yazanların. Şehirleri dolaşırken hep aynı yolu kullanırlar, aynı mahalde gezmek ve aynı berberin koltuğuna oturmak rahatlatır onları. Sokak sokak hüzün ararlar örneğin. Kentsel dönüşüme en çok sinir olanlar; yazmaktan usanmayan şair adamlardır ve bilirler ki şehir yenilendikçe kendilerinden bir parça daha kopar. En nefret ettikleri fikirsizlik kavramı “KAPİTALİZMDİR”. Bu adamların parasal değeri yoktur. Bir mağazanın indirim uruğunda göremezsiniz onları. Ticarete mesafeli, ensesi kalın adamlar değillerdir. Patronun kazancının önüne geçer işçinin hakkı, kasiyer kızlara yapılan emek hırsızlığı yaralar onları.

Keşke yazan bir tarafı olsa bütün insanlığın. Savaşlar olmasa, çocuklar ölmese, tabiat yok edilmese.

Keşke bu yazdığım son cümle temenni cümlesi olmasa.

Ne yazık ki ben bu yazıyı kaleme alırken bile savaşlarda çocuklar öldü. İşçi, sistemin acımasızlığına kurban edildi, kasiyer kızlar hala genç, hayallerle büyütülen umutlar yalnızdı, sonbahar hüzünlüydü, komşuluk can çekişirken sokak başlarında, satılık aşklar yaşandı kaldırımlarda…

Keşke gelecek kaygısı olmadan, kanlı geleceği yok ederek tutunsaydık yaşama.

****

Aşk ustaca kaybetmektir

Sessiz, habersiz, kimsesiz…

Hiçbir acının yolluğu ödenmediği gibi

Bire bin suçlu bulunursun katil adamlar misali

Eğer kalmışsa saklı köşelerde bilen biri

O bile yanılır

 Sanki yaşamamış gibi…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar